Ken Loach’a Özgürlük Rüzgarı’ndan sonra ikinci kez Altın Palmiye kazandıran Ben, Daniel Blake, dokunaklı olduğu kadar öfke dolu bir dram. Newcastle’da yaşayan Daniel Blake bir marangozdur; geçirdiği kalp krizi sonucu doktorlar çalışmasına izin vermez. Her zaman kendine yetebilen Daniel Blake, hayatı boyunca ilk kez devletin sunduğu “işsizlik fonuna” başvurmak zorunda kalır. Ama sistemin çarpıklığı nedeniyle devlet yardımı da alamaz, iş aramak zorunda kalır. Daniel bu süreçte kendi gibi zorluk çeken yalnız genç bir anne olan Katie ve onun çocuklarıyla dostluk kurar. Katie çocukları Daisy ve Dylan ile birlikte, Londra’da evsizlere tahsis edilen tek gözlü bir otel odasında kalmaktan kurtulmak için karşısına çıkan tek yardım şansını değerlendirerek kilometrelerce uzakta, bilmediği bir şehirdeki apartman dairesinde yaşamaya başlamıştır. Aynı kaderin kurbanı olan Daniel ve Katie, kendilerini günümüz İngiltere’sinde adeta sahipsiz bir halde ve sosyal yardım bürokrasisinin girdabında sürüklenirken bulurlar.
Ken Loach ve yıllardır birlikte çalıştığı senaristi Paul Laverty, son yıllarda çektikleri en iyi film olan Ben, Daniel Blake’te gerçekçi yaklaşımlarından güç alırken bozuk sisteme ve boğucu bürokrasiye karşı dayanışmayı ustalıkla yüceltiyor.