Jeanne D’Arc, 1412 yılında Fransa’da sıradan bir köy olan Domremy’de fakir bir çiftçinin kızı olarak dünyaya gelir. Yüzyıl Savaşları’nın tüm hızıyla sürdüğü o yıllarda Fransa, İngilizler tarafından istila edilmekteydi. Aynı zamanda ülke içten içe birbirini yemekte ve bir iç savaşa doğru sürüklenmekteydi. Fransa’yı bu kara günde bir tek şey kurtarabilirdi; bir mucize!… O günlerde 13 yaşındaki Jeanne ise günlerini dua etmekle geçirmekte ve sık sık tanrısal ilhamlar aldığını iddia etmekteydi. En başından, Jeanne’in amacının ne olduğu kendisine söylenmişti aslında: Fransa’yı kurtarmak ve Fransa Kralı olacak olan Prens Charles’a yardım etmek üzere seçilmişti.
Genç bir kadın olan Alex (Bellucci), tanımadığı biri tarafından bir altgeçitte tecavüze uğrar. Bunun üzerine erkek arkadaşı Marcus (Cassel) ve eski aşkı Pierre (Dupontel), adaleti kendi kendilerine sağlamaya karar verirler. Tecavüzcüyü bulmak için iki tane sabıkalıyı tetikçi olarak tutarak, Alex’in intikamını almak için suçlunun peşine düşerler. Gaspar Noé’nin kült filmi Dönüş Yok, kronolojik şekilde düzenlenmiş kurgusuyla bir kez daha seyirci ile buluşuyor.
Sinema yazarları kadar felsefecileri de uğraştıran yönetmen David Lynch’in başyapıtlarından biri sayılan Mulholland Çıkmazı iç içe geçmiş bir sürü kopuk hikâye anlatırken, bir yandan da Hollywood eleştirisi yapar. Bir trafik kazasından sonra hafızasını kaybeden Rita tanımadığı birinin evine sığınır. Başına ne geldiğini anlayabilmek için Hollywood’da şöhret olma gayreti içindeki Betty’nin yardımını alması gerekecektir. Mulholland Çıkmazı izleyicisinden büyük dikkat isteyen bir film.
Akıl sağlığı sorunlarının aile bağlarını nasıl etkilediğine dair hassas bir keşif niteliği taşıyan Güvenli Bir Yer, samimi, gerilimli, yürek burkan bir film; yönetmen Lerotić’in kendi hayatından esinlendiği otobiyografik bir aile dramı. Damir’in ailesinin hayatı birden ve kökten değişir, çünkü Damir intihar girişiminde bulunmuştur. Annesiyle kardeşi 24 saat boyunca onu hem kendisinden hem de düşmanca buldukları sistemden korumaya çalışacaktır. En İyi Uluslararası Film dalında Hırvatistan’ın Oscar adayı olan Güvenli Bir Yer senaryosunu yazıp hem yönetmenliğini hem de başrolünü üstlenen ve Saraybosna Film Festivali’nde hem En İyi Yönetmen hem de En İyi Oyuncu Ödülleri’ni kazanan Juraj Lerotić’in ilk filmi.
Aslı, bitmek bitmeyen kışın dışarıyla bağlarını kestiği, kış uykusunda erken uyanan ayı söylentilerinin kulaktan kulağa yayıldığı bir kasabaya hemşire olarak atanmıştır. Bir gece, kasabadan bir adamın ortadan kaybolmasıyla kendisini adım adım su yüzüne çıkan güç ilişkilerinin, sır ortaklıklarının ve şüphenin içinde bulur. Dünya prömiyerini 2022 yılında dünyanın en önemli film festivallerinden Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yapan Kar ve Ayı, Selcen Ergun’a 66. San Francisco Uluslararası Film Festivali’nde ‘Yeni Yönetmenler Ödülü’nü, 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi İlk Film Ödülü’nü ve filmdeki performansı ile Merve Dizdar’a da En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandırdı.
Ergenlik yıllarından beri klip yönetmenliği yapan Charlotte Regan’ın ilk uzun metrajı, 12 yaşında, hayalperest, komik, kendi başına buyruk Georgie’nin peşinden hiç ayrılmıyor. Annesinin ölümünün ardından Georgie, Londra’nın dışındaki evlerinde tek başına mutlu bir şekilde yaşamaya devam etmektedir, arkadaşı Ali ile birlikte evini ve dünyasını yaşama sevinciyle doldurmaktadır. Birdenbire Georgie’nin babası olduğunu iddia eden bir adam ortaya çıkar ve onu gerçeklerle yüzleşmeye zorlar. Canlı, sıcak, neşeli, esprili, yaratıcı, tatlı, duygusal bir baba-kız hikâyesi olan Hırçın’da baba rolü Triangle of Sadness / Hüzün Üçgeni’nin başrolündeki Harris Dickinson’a emanet.
Günümüz sinemasının en önemli isimlerinden Guillermo del Toro’nun imzasını taşıyan “Pan’ın Labirenti” savaşın acımasızlığına küçük bir kız çocuğunun gözünden bakan etkileyici bir yapım. Ofelia, üvey babasının görev yeri olan bir askeri üste yaşamaktadır. Küçük kızın yalnız ve kederli hayatı evlerinin arkasında bulduğu gizli bir geçit sayesinde değişir. Bu labirentte Ofelia, Pan adında fantastik bir yaratıkla tanışır. Pan küçük kızdan üç dilek gerçekleştirmesini isteyecektir.
1973’te, artık yaşlanmaya başlamış olan Salvador Dalí, New York’taki büyük sergisi için hazırlanmaktadır. Genç bir galeri asistanı, Dalíye yardımcı olmak için perde arkasındaki çılgın maceraya katılır. “American Psycho” ve “I Shot Andy Warhol” filmlerinin yönetmeni Marry Harron’un yönettiği filmde ünlü ressama Oscar ödüllü oyuncu Ben Kingsley hayat veriyor.
Frances (Greta Gerwig) New York’ta yaşamaktadır ama bir evi olmadığı için New York’ta bir adresi yoktur. Frances bir dans topluluğunda stajyer dansçılardan biridir ama işin aslı dans etmeyi de bilmemektedir. Frances’in en yakın arkadaşı Sophie’dir ama ikisi bir süredir küstür ve konuşmamaktadırlar. Frances hayallerinin peşinden koşmaktadır ama pek azının gerçeğe dönüşme olasılığı vardır. Frances elindekiyle yetinmek yerine çok daha fazlasını istemektedir ama hayatını da büyük bir neşe ve sorumsuzluk içinde geçirmektedir. FRANCES HA, New York’ta geçen sınıf, tutku, arkadaşlık, başarısızlık üzerine benzersiz bir komedi.
Yetenekli yönetmen Noah Baumbach tarafından yönetilen Frances Ha, 2013’ün eleştirmenler tarafından en beğenilen filmlerinden biri oldu. Başrolde oynayan Greta Gerwig’in unutulmaz bir performans sergilediği Frances Ha görüntü yönetiminden, müzik kullanımına her unsuruyla dikkat çeken kalburüstü bir komedi.
Başkalarının çocuklarını sevmek risklidir. 40 yaşındaki Rachel’ın çocuğu yoktur. Çalıştığı lisedeki öğrencileri, arkadaşları, eski sevgilisi ve gitar dersleriyle dolu hayatından memnundur. Ali’ye âşık olduğunda, onun dört yaşındaki kızı Leila’ya da bağlanacaktır. Leila’yı yatağına yatırır, onunla ilgilenir, onu tıpkı kendi çocuğu gibi sevmeye başlar. Rebecca Zlotowski, prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yapan beşinci filmi için, “Kendi anne olmayan bir üvey anne. Maalesef erkeklerin iktidarsızlığı kadar sıradan olan bu durum, yine de anlatmaya değer bir hikâyenin başlangıç noktası oldu. Bu aşk mektubunu çekerken, çocuğu olmayan kadınlarla dayanışma içinde olduğumu hissettim,” diyor. Zlotowski’nin beklenmedik hamileliği sürerken çektiği bu özlem ve aidiyet hikâyesi, son derece kişisel, samimi ve fazlasıyla dokunaklı.
Carmen, büyüleyici ve duygusal bir genç kadındır. Meksika kartelinden kaçmak için ailesini geride bırakarak ABD’ye kaçar. Ancak kendisini öldürmeye çalışan sınır devriyesi tarafından yakalanır. Sınır devriyesinin şiddetine şok olan Aiden, Carmen’i kurtarır ve kaçmasına yardımcı olur. Carmen’in tutkusuna, özgür ruhuna ve özgürlük için mücadele etme isteğine hayran kalan Aiden, ona Los Angeles’a bir yolculuk için birlikte gitmesine yardımcı olmayı kabul eder ve yolculuk boyunca ona karşı olan ilgisi artar. Aiden de geçmişinin gölgesinden kurtulup yeni bir hayal kurar. Artık geri dönüş yoktur.
The Souvenir / Hatıra, The Souvenir: Part II / Hatıra: 2. Bölüm, Archipelago / Takımada filmleriyle tanıdığımız İngiliz yönetmen Joanna Hogg’un yeni filmi, dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nde ana yarışmada yaptı. Filmin başrolündeki Tilda Swinton hem bir yönetmeni hem de annesini canlandırıyor; ikili eski bir otele yerleşmelerinin ardından anılar ve gizlenen gerçeklerle yüzleşiyor. İdari yapımcılığını Martin Scorsese’nin üstlendiği Sonsuz Sır, bilinmeyenler ve gizemli güçlerle çevrili bir dünyada insanın geçmişine dönüp kendini anlamaya çalışmasını anlatan sıradışı bir gotik hayalet hikâyesi. Sonsuz Sır, ABD Ulusal Eleştiri Kurulu’nun on filmlik 2022 listesine girdi.
BBC’nin hit TV dizisi Fleabag’e ilham veren Phoebe Waller-Bridge’in yazıp canlandırdığı ödüllü oyun Fleabag 2019’da Londra West End’de sahnelenmesinin ardından National Theatre Live ile beyaz perdeye taşınıyor. Waller-Bridge’in tek kişilik gösterisi Fleabag, kendine özgü şekilde yaşayan bir kadının iç dünyasına bir bakış sunuyor. Fleabag seks takıntılı, filtresiz ve bencil görünebilir, ancak bu buzdağının sadece görünen kısmını oluşturuyor. Aile ve arkadaşlık ilişkilerinde yaşadığı sıkıntıların yanı sıra işlettiği kafeyi ayakta tutmaya çalışan Fleabag, bir anda kendini kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış olarak bulacaktır.
Franz Rogowski’nin canlandırdığı Belaruslu Aleksei, Fransız pasaportu alabilmek amacıyla Fransız Yabancı Lejyonu’na yazılmak üzere hiçbir belgesi olmadan Avrupa’yı boydan boya geçer. Nijer Deltası’nda, çevre isyancısı Jomo, köyünün tehdit eden petrol şirketlerine karşı savaşırken kız kardeşi Udoka da kaçma hayalleri kurar. Artık bir komando olan Aleksei, bu bölgede görevlendirilir. Sınırların, yaşamın ve ölümün ötesinde, kaderleri kesişecek midir? Elektronik müzik ritminden destek alan görselliğiyle dikkat çeken Disco Boy, bilinmeyene, insan ruhunun karanlığına dalarken, “Her iki bakış açısını, her iki tarafı da tümüyle keşfeden bir savaş filmi yapmak istedim,” diyen Abbruzzese’nin ifadesiyle “giderek saykodelik, gizemli, şamanik bir hâl alıyor”.
Fatih Akın, ünlü Kürt-Alman gangsta rapçi Giwar Hajabi, nam-ı diğer Xatar’ın hayat hikâyesini anlatan son filmi Ren Altını için “Yaptığım en zorlu film” diyor. Alman aktör ve müzisyen Emilio Sakraya, 1980’lerin sonunda ailesiyle birlikte Irak’tan Almanya’ya göç eden Xatar’ı canlandırıyor. Film, Xatar’ın otobiyografik romanı Alles oder Nix’e (Ya Hep Ya Hiç) dayanıyor. Xatar’ın gettolardan müzik listelerinin zirvesine uzanan yolu dramatik olduğu kadar şaşırtıcı da: Irak’taki cehennem gibi bir hapishaneden çıkan Giwar’ın Almanya’da küçük bir suçludan büyük bir uyuşturucu satıcısı düzeyine yükselişi pek hızlı olur. Ta ki bir sevkiyat kaybolana kadar. Uyuşturucu çetesine borçlarını temizlemek için devasa bir altın soygunu planlar. Tam da her şey ters giderken müzik tutkusu sayesinde Giwar’ın önünde başka bir kapı açılacaktır.
Bir grup çevre aktivisti, yaşadıkları bölgeyi kirleterek zarar veren devasa boru hattı şirketine karşı imkansıza yakın, cesurca ve ses getirecek bir eylem planlarlar. Amaçları, petrol endüstrisinin sebep olduğu tahribatı kamuoyunda tartışmaya açmaktır. Fakat zamana karşı bu yarışta büyük ve ciddi engellerle karşılaşırlar. Ana fikrini ve ilhamını Andreas Malm’ın “Bir Boru Hattı Nasıl Patlatılır – Yanmakta Olan Bir Dünyada Mücadele Etmeyi Öğrenmek” adlı kitabından alan film, oyuncu kadrosu ve dinamik kurgusuyla dikkat çekiyor. Pek çok kaynak tarafından yılın en iyi filmleri arasında gösterilen ve A.B.D. dağıtımı Neon tarafından yapılan bu ekolojik ve politik gerilim, dünya prömiyerini yaptığı Toronto Film Festivali’nin de en çok konuşulan filmlerinden biri olmuştu.
Elegance Bratton’ın dokunaklı filmi, kendi hayatından ilhamla yazdığı bir hikaye. Siyahi bir genç annesi tarafından reddedildikten sonra geleceği için seçeneği kaldığının farkındadır ve kendisini kolayca dışlayabilecek bir sisteme, ne olursa olsun başarılı olabilmek için Deniz Piyadeleri’ne katılmaya karar verir. Derinlere yerleşmiş önyargılar ile savaşıp işkenceye varan temel eğitimlere göğüs gererken dahil olduğu bu yeni toplulukta hiç beklemediği bir yoldaşlık, güç ve destek ile karşılaşır. Bu zor kazanılan aidiyet kendi kimliğine şekil verecek ve hayatını sonsuza kadar değiştirecektir.
Akdeniz kıyılarında birlikte büyüyen Enzo ve Jacques’ın ortak tek noktası dalış tutkusudur. Ancak bu tutku farklı boyutlardadır; Jacques denizle arasındaki özel bağdan dolayı dalarken Enzo heyecan arayışındadır. Serbest dalışta dünyanın en iyi isimleri olan Enzo ve Jacques, yıllar sonra dünya şampiyonluğu için birbirlerine rakip olurlar. İkisi için de ölümcül tehlikeler taşıyan bu rekabetin en yakın tanığı ise Jacques’a derin bir aşk duyan Johanna’dır. Léon ve Beşinci Güç filmlerinin yönetmeni Luc Besson’un en romantik ve özel filmlerinden Derinlik Sarhoşluğu, Akdeniz’in büyüleyici manzaraları ve muhteşem sualtı çekimleriyle etkisinden uzun süre kurtulamayacağınız bir film.
Hastalıklı ailesi, içine kapanık ve ihmal edilmiş kızları, Cait’i yazı geçirmesi için koruyucu ailesinin yanına gönderir. Cait alışık olmadığı ilgi sayesinde serpilirken, hayatını daha önce deneyimlemediği bir şekilde yaşamaya başlar. Bu huzurlu evde, hiç beklemediği bir sır keşfedecektir. İrlanda tarafından 2022 Oscar adayı gösterilerek En İyi Uluslararası Film adayı olan film; Berlin Film Festivali’nin yanında, Sydney ve Dublin Film Festivalleri’nde de adaylık ve ödüllere layık görüldü.
Hayalleri sınırlanmış iki genç, yanlış kararlar, “Amerikan Rüyası”nın işlevsizliği… ABD’deki en fakir alanlardan Pine Ridge Kızılderili Rezervasyon Bölgesi’nde yaşayan, Oglala Lakotalarına mensup Bill ve Matho. Yirmi üç yaşındaki Bill kısa yoldan başarıya ulaşmanın yollarını arar. Daha 12 yaşındaki Matho ise babasına kendini kanıtlama sevdasıyla yazgısını karartır. Aidiyet arayışındaki iki gencin büyüme öykülerini anlatan Savaş Atı, dünya prömiyerini yaptığı Cannes Film Festivali’nde en iyi ilk filme verilen Altın Kamera ödülünü kazandı. Filmin yönetmenlerinden aynı zamanda ortak yapımcı Riley Keough’yu The Girlfriend Experience, American Honey, The Lodge gibi yapımlardaki ödüllü performanslarıyla tanıyoruz. Film, Keough’nun American Honey’nin çekimleri sırasında tanışarak dost olduğu Oglala Lakotası Bill Reddy ve Franklin Sioux Bob’un kendi yaşam öykülerinden esinleniyor. Reddy ile Bob, senaryo yazımına da katkıda bulundular.
Umut, sinema filmlerinde rol almak isteyen bir oyuncudur. Eşi Asiye, birlikte kurdukları özel tiyatroda yönetmenlik yapmaktadır. On dört yaşında babasını kaybeden Umut, annesinin üç çocuklu bir adamla evlenmesi üzerine Bursa’da yaşayan dayısının yanına gönderilmiş ve sonrasında yirmi yıl boyunca annesiyle hiç görüşmemiştir. Anadolu’nun küçük bir kasabasında yaşayan annesi MS hastalığı nedeniyle tedavi için Bursa’ya gelir. Umut’un hayatı yirmi yıldır görüşmediği annesinin gelişiyle kırk iki saat içinde altüst olur.
Yusuf 1997 yılında 22 yaşında üniversite öğrencisi iken girdiği cezaevinden, 10 yıl sonra sağlık nedenleriyle tahliye edilir. Yusuf ‘u, cezaevinden çıkıp geldiği Doğu Karadeniz’deki köyünde bir tek yaşlı ve hasta annesi karşılar. O cezaevinde iken babası ölmüş, ablası ise evlenip büyük bir kente taşınmıştır. Ekonomik nedenlerle sadece yaşlıların kaldığı bu dağ köyünde Yusuf bir tek çocukluk arkadaşı Mikail ile görüşmektedir. Sonbaharın kendini yavaş yavaş kışa teslim ettiği günlerde, Yusuf, Mikail ile gittiği bir meyhanede fahişelik yapan genç ve güzel Gürcü kızı Eka ile karşılaşır. Farklı dünyalardan gelen bu iki insanın birlikteliği için ne zaman ne de koşullar uygundur. Yine de Yusuf için aşk son bir kez hayata tutunma ve kendi yalnızlığından sıyrılma çabasına dönüşür. Eka içinse Yusuf bu dünyadan çok uzakta, hatta şimdiki zamanda yaşamayan, Rus romanlarından kaçmış bir karakterdir. 90 sonrasını arka planına alarak bir dönemin ironisini, acımasızlığını ve gerçekliğini ele alan filmde, yakın tarih hem belgeleniyor hem de eleştirel bir süzgeçten geçiriliyor.
François Ozon, Peter Von Kant’ın ardından Fransa’nın süper yıldızlarıyla ışıldayan çılgın bir komediyle geri dönüyor. Bu muzip polisiye komedi, 1930’larda Fransa’da geçiyor. Dönemin uçuk Amerikan komedilerinden esinlenen Ozon’un “nihayetinde kız kardeşliğin zaferi hakkında” diyerek tarif ettiği Suç Bende, iki iyi arkadaş, Madeleine ile Pauline’in, etraflarında dönen erkeklerin saflık ve aptallıklarından faydalanmalarını konu alıyor. Genç, güzel, beş parasız ve yeteneksiz aktris Madeleine Verdier, ünlü bir yapımcıyı öldürmekle suçlanıyor. Kendi gibi genç ve işsiz bir avukat olan en yakın arkadaşı Pauline’in yardımıyla Madeleine kendini, eylemiyle takdir edilmesi gereken bahtsız bir kurban olarak sunuyor. Filmin en güzel sürprizi ise harika oyunuyla filme ortasında dahil olan eşsiz Isabelle Huppert.
İshak, küçük bir dağ kasabasından çıkmış gezgin bir müzisyendir. 7 yıl önce parçası olduğu bir linç olayı, ölmek üzere olan annesine veda etmek için kasabasına döndüğünde peşini bırakmaz. Çocukluk arkadaşları olan diğer beş faille ve onları destekleyen kasaba halkı ile yüzleşen İshak, üzerine çöken suçluluk duygusuyla mücadele eder. Ancak suç ne kadar büyükse, herkesin elinde kan olduğu için sessizlik o kadar güçlenir.
Emre, Yanıklar kasabasına yeni tayin olmuş çiçeği burnunda bir savcıdır. Bekleyen işlere büyük bir ciddiyetle sarılan Emre, başta belediye başkanı Selim Bey olmak üzere kasaba eşrafı tarafından büyük bir saygıyla karşılanmıştır. Ancak bu hoş karşılamaya rağmen ilk günden itibaren bazı tuhaflık ve gerginlikler yaşanır. Belediye başkanlığı seçimleri yaklaştıkça kasabadaki gerginlik iyice artar. Emre, siyasi çekişmelerde taraf olmak istemese de ona karşı yükselen homurtular, onu yavaş yavaş kasabanın muhalif gazetecisi Murat’a yaklaştırır ve genç savcı kısa süre sonra kısır bir döngüye sıkışıp kalır.
Hüküm giymiş bir suçlu olan Nikita’nın hapse girmemek için tek bir seçeneği vardır. Gizli bir ajan/suikastçi olarak eğitilir ve yeni bir kimliğe sahip olur. Nikita artık üst düzey bir silah ve hükümetin kirli işlerini yapacak mükemmel bir kukladır. Peki ya Nikita ölümü değil aşkı seçerse?
Görsel yapısı, kurgusu ve tarzıyla bu yıl Cannes’da prömiyerini yapan en cüretkâr filmlerden Tanrının Unuttuğu Yer İzlanda’nın benzersiz doğasını fon alıyor. İnanç, ölüm, doğa, aile, zaman, ahlâk kavramlarını ele alan film, bir kilise inşa etmek amacıyla 19. yüzyılda İzlanda’ya gelen Danimarkalı bir rahibin doğayla ve ada halkıyla karşı karşıya geldikçe asıl niyetinden, kendi ahlâki ve insani ideallerinden uzaklaşmasını anlatıyor. Vinterbrødre / Kış Kardeşleri ve Hvítur, Hvítur Dagur / Bembeyaz Bir Gün filmlerinin yaratıcı ve çokyönlü yönetmeni Hlynur Pálmason’un bu son filmi Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde gösterildi. Pálmason, “Ölümde yaşamın ta kendisini görebiliyorsun. Bizi bir arada tutan şeyin aslında ölüm olabileceğini öğrendiğimde çok şaşırdım. Filmin özünde bu yatıyor, yüreği bu” diyor.
Dardenne Kardeşlerin günümüz Belçikası’nda geçen filmde Afrika’dan Belçika’ya tek başlarına seyahat eden küçük bir çocuk ve genç bir kızın yenilmez dostlukları, sürgünlerinin zor koşullarıyla test ediliyor. 2022 Cannes Film Festivali’nde yarışan Tori and Lokita festivalin özel 75. Yıldönümü Ödülü’nü kazandı.
Mia bir sonbahar akşamı, Paris’te bir restoranda teröristlerin saldırısına maruz kalır. Olayın üzerinden üç ay geçtikten sonra bile kendini toparlayamayan, o geceden yalnızca bölük pörçük bir şeyler hatırlayabilen Mia, sonunda normal yaşantısına yeniden kavuşabilmek için olayları ve mağdurları araştırıp anılarını birleştirmeye çabalayacaktır. Augustine, Proxima, Maryland / Darmadağın ile tanıdığımız Alice Winocour’un ilk kez Cannes Film Festivali Yönetmenlerin On Beş Günü Bölümü’nde gösterilen son filmi, yönetmenin erkek kardeşinin de mağduru olduğu 2015 Bataclan saldırılarından esinleniyor: “Asıl ilgilendiğim saldırının kendisi değil, mağdurlarında bıraktığı izler. Bir şehre yeni gözlerle bakma fikri. Paris bu filmin karakterlerinden biri çünkü bu kent de en derinden yaralandı.”
2022 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan Çaykovski’nin Karısı, Kirill Serebrennikov’un “Leto” ve “Petrov Grip Oldu” sonrası merakla beklenen yeni filmi… Antonina Miliukova, tutkulu bir aşkla bağlandığı tüm zamanların en ünlü bestecilerinden Pyotr Çaykovski ile evlenir. Fakat kocasından hiçbir alanda yakınlık veya destek görmeyen genç kadın kendini karmaşık, yaralı, eziyet dolu bir hayatın ortasında bulur. Sevgisi yıkıcı bir takıntıya dönüşürken, sırf Çaykovski’nin yakınında olabilmek için çalkantılara katlanıp kendi benliğini feda etmek zorunda kalacaktır. Cannes sonrası dünyanın önemli festivallerinde boy gösteren film, Türkiye prömiyerini Filmekimi’nde yaptı.
Kamal hayatını yoluna koymaya karar verir ve Belçika’dan ayrılarak Suriye’deki savaş mağdurlarına yardımcı olmak için yola çıkar. Suriye’ye vardığında milislere katılmak zorunda kalır ve Rakka’da yüzüstü bırakılır. Geride kalan kardeşi Nassim, kendisini abisine ulaştıracakları sözünü veren radikal gruplar için kolay lokma olur. Anneleri Leila ise geride kalan en küçük çocuğunu korumak için savaş vermek zorundadır.
Sekiz Dağ çok iyi bir arkadaşlığın hikâyesini, çocukların büyüyüp yetişkin olmalarının, babalarının izini silmeye çalışırken hep onların izinden baba evine dönüşlerinin hikâyesini anlatıyor. Pietro ile Bruno, Alp dağlarının benzersiz doğası ve şartlarında çocukken tanışırlar. Pietro şehirli, Bruno is gerçek dağ köylüsüdür. Yıllar içinde her karşılaşmalarında aşkları, kayıpları, aileleri, yazgılarını birbirleriyle paylaşırlar; arkadaşlıkları her yıl perçinlenir, gerçek dostluğun özünü görürler. Paolo Cognetti’nin Türkçeye de aynı adla kazandırılan romanından uyarlanan Sekiz Dağ, hayatın dört mevsimini otuz yıla yayarak basit ama epik bir hikâye anlatıyor; doğa, erkeklik, aile, zaman, yakın arkadaşlığa dair evrensel değerler ve kendi yolunu çizmek gibi hayatın elzem niteliklerini el alıyor. Sekiz Dağ’ın yönetmenleri Altın Lale kazanmış Felix van Groeningen (Şeylerin Boktanlığı, Güzel Oğlum) ile oyuncu eşi Charlotte Vandermeersch.
Lukas Dhont’un 2018’de Filmekimi’nde izlediğimiz Girl / Kız’ın müthiş başarısını izleyen yeni filmi Yakın, bu kez çocukluktan ergenliğe geçişteki büyüme sancılarını ele alıyor. Yakın, on üç yaşında çok yakın iki arkadaşı izliyor: Léo ile Rémi. Arkadaşlıkları birdenbire bozulunca olanlara anlam veremeyen Léo, Rémi’nin annesi Sophie’ye danışmaya karar veriyor. Filmin ana fikri, yönetmen Dhont’un eski ilkokulunu ziyaret edişiyle aklına düşmüş: “Bugün bile hâlâ ilkokul ve ortaokuldaki acı dolu yıllarımla barışamadım. Ben de bu duygular hakkında bir şeyler yazıp o dünyayı kendi bakış açımdan ifade etmek istedim. Kâğıda birkaç sözcük yazdım: arkadaşlık, samimiyet, korku, erkeksilik… ve Yakın bunlardan çıktı. Bir anlamda hem Léo hem de Rémi olduğumu hissediyorum; iki karakterde de benden bir parça var”. Yakın, Belçika’nın Oscar adayı oldu.
Oscar adayı yönetmen Darren Aronofsky (Siyah Kuğu, Nuh: Büyük Tufan), merakla beklenen yeni filmiyle izleyici karşısında! Brendan Fraser’ın canlandırdığı Charlie, dünya edebiyatının en önemli klasiklerinden Moby Dick’teki “beyaz balina”yı saplantı derecesinde seven ve ciddi obezite sorunları olan bir öğretmendir. Yıllar evvel eşinden ayrılarak terk ettiği kızı Ellie’yle (Sadie Sink) arasını düzeltme çabasındadır. Fakat kızına kendini affettirmeye çalışırken işlerin daha da kontrolden çıkmasına yol açar. Filmin dünya prömiyerini yaptığı Venedik ve Toronto’da dakikalarca ayakta alkışlanan görkemli performansıyla Brendan Fraser, En İyi Erkek Oyuncu Oscar ödülünü kazandı. Ödüllü bir tiyatro oyunundan uyarlanan filmde Samantha Morton, Hong Chau ve Ty Simpkins de rol alıyor.
Alternatif rock müziğinin sevilen gruplarından mor ve ötesi’nin 2022’de Beşiktaş İnönü Stadı’nda verdiği ve 35 bin kişiye unutulmaz bir gece yaşattığı konser, sinema filmi olarak vizyona girmeye hazırlanıyor. 13 Ocak’ta izleyiciyle buluşacak film, konseri kaçıranları tarihi geceye götürme şansı sunarken konseri unutamayanlara da o özel anları yeniden yaşatacak.
Zamanda geriye dönebilmek ve ilk aşkla yeniden birlikte olmak. Filmin altmışlı yaşlarını geçen baş karakteri Victor, işte tam da böyle bir fırsata denk geliyor. Özel bir firmanın desteğiyle hayatının en anlamlı dönemine, 40 yıl öncesine, hayatının aşkıyla tanıştığı günlere geri dönüyor. Tabii profesyonel bir oyuncu, makyaj, tarihçi ve set ekibinin yardımıyla. Bu tatlı romantik komedi Fransız oyuncu, oyun yazarı, tiyatro yönetmeni ve komedyen Nicolas Bedos’nun ikinci filmi. Cannes Film Festivali’nin bu gizli yıldızı, hem eğlenceli hem düşündürücü hem de duygu dolu.
*15 yaş ve üzeri izleyici kitlesi içindir. Cinsellik ve olumsuz örnek oluşturabilecek davranışlar içerir.
Bilimkurgu animasyon Metropia’nın yönetmeni, Tarik Saleh, bol ödüllü 2017 polisiye filmi The Nile Hilton Incident / Esrarengiz Cinayet’in izinde yine Mısır siyasetinin karanlık dehlizlerine dalıyor. Cennetten Gelen Çocuk, Mısır’ın ve Sünni İslam dünyasının geleneksel olarak en güçlü dini merkezlerinden El Ezher üniversitesine öğrenci olarak kabul edilen, bir balıkçının oğlu olan Adem’i izliyor. Üniversitenin başındaki, nüfuzu sınırları aşan Büyük İmam, tüm öğrencilerin önünde aniden hayatını kaybedince Adem kendini cinayet ve entrikalarla örülmüş bir casusluk ağının tam göbeğinde buluyor–kendisi hiç istemese de, Büyük İmam’ın yerinin boşalmasıyla Mısır’ın en güçlü siyasal ve dini odaklarının acımasız güç mücadelesinde önemsiz biri olarak çok önemli bir rol oynayacağını fark ediyor. Mısır’da çekilemediği için büyük kısmı İstanbul’da çekilen ve İsveç’in Oscar adayı ilan edilen Cennetten Gelen Çocuk paranoya, ikiyüzlülük, yozlaşma ve inancın ön planda olduğu, sürükleyici bir politik gerilim.
Ev alma komşu al derler. Velid’in densiz komşusu Celal’le arkadaşlığı da bu sözü doğruluyor, bir anlamda. Karısı ve çocuğuyla Hayfa’da yaşayan Velid, hayallerini gelecekte yazar olmak üzerine kurmuştur, bir yandan da belli etmese de kronik depresyonun pençesindedir. Velid sürekli huzursuzluk yaratan, tuhaf, arada ürkütücü, mafyacı komşusu Celal ile bir şekilde yakınlaşır. Beraber geçirdikleri zaman arttıkça şehirde attıkları turlar, uğradıkları yerler git gide tuhaflaşacak, Velid’in küçük hesapları kendisini iyice karanlık bir batağa çekecektir. İlk filmi Omor shahsiya / Kişisel Meseleler’de olduğu gibi İsrail’de yaşayan Filistinlilerin bastırılmış kimliklerini, hayal kırıklıkları ve ruhsal çöküntülerini ele alan yönetmen Maha Haj, Filistin’in Oscar adayı olan Akdeniz Ateşi’nde yine kendine has melankolisiyle özgün mizah hissini başarıyla yansıtıyor.
Altın Palmiye’li 4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün filmi yönetmeni Mungiu’dan gerçeğin göreliği, fedakarlığın muğlaklığını bir baba-kız ilişkisi üzerinden verirken seyirciye “doğru nedir?” sorusunu sorduran yepyeni bir film.
Romeo Aldea, Romanya’da ufak bir dağ kasabasında yaşayan doktor bir babadır ve kızı Eliza 18 yaşına geldiğinde, onu yurt dışında okutma idealiyle büyütür. Planları gerçekleşmek üzeredir; Eliza İngiltere’de psikoloji okumak için burs kazanır. Tek yapması gereken lise bitirme sınavlarını geçmektir ki aslında başarılı öğrenci Eliza için bu sınavlar yalnızca bir formaliteden ibarettir. İlk yazılı sınavından bir önceki gün, Eliza tüm geleceğini riske atan bir saldırıya uğrar. Şimdi Romeo, bir karar vermek zorundadır. Durumu çözmek için birkaç yol vardır ancak hiçbiri kızına öğrettiği prensiplerle uyuşmamaktadır.
2016 Cannes Film Festivali’nde yönetmeni Cristian Mungiu’ya En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandıran yapım, ülkemizde Filmekimi ve Antalya Film Festivalleri’ndeki gösterimlerinden sonra vizyonda izleyici ile buluşuyor.